9 Temmuz 2008 Çarşamba

Çalışmak zor zanaat

Sabah 6:30da alarm çalar. Zaten geç yatmışsınızdır, bir de bu kadar erken kalkıyor olmak ölüm gibi gelir insana. 5 dakika bile saatlerce uykuya bedeldir. Sanki kaldığınız yerden devam edebilecekmişcesine alarm ertelenir. Uyumak için zoraki bir çabaya girilir. Tam tekrar dalacakken, alarm yine çalar. Aynı erteleme döngüsü tekrarlanır. 3.ertelemede artık pes edilir. Kalkılır, alelacele giyinilir, bir fincan kahvesini evinde içebilen şanslıdır sabahları. Servis durağına koşulur. Sabah serinliği suratınıza çarpınca ayılmanız kolaylaşır, ama servis koltuğuna kafanızı yaslar yaslamaz uyku yine çöker üstünüze. 30 dakikalık yol da az zaman değildir aslında. Kulağınız serviste dönen muhabbet ile radyoda okunan haberler arasında kalırken, göz kapaklarınızı kaldırmak imkansızlaşır. Servisten inip ofise yürürken biraz olsun yumuşamış olan hava tekrar sizi kendinize getirir. Ofise girilir, mayışık bir günaydın ile herkes selamlanır. Ardından ilk istikamet kahve makinası olur. Bir fincan kahve ile hem kahvaltı hem de ayılma seansı başlar. Durmadan çalan telefon senfonisi de başlayınca artık kendinize gelirsiniz. Gün başlamıştır. Bilgisayar başında önce dünden kalma işler tamamlanır, ardından yeni gelip çoktan biriken işlere başlanır. Öğle yemeğine kadar ağır çekimde işler devam eder. Tabildot kuyruğunda ise guruldayan karnınız adeta isyan etmektedir. Yemekler yenir, sohbet bahçede devam eder. Güzel hava başka bir isyan sebebidir sizin için. Gezmek dururken çalışmak olur mu hiç? Siz bunları sorgularken öğle molası biter bile. Sabahki mayışıklık, yerini yorgunluğa bırakır yavaş yavaş. Öğleden sonra vakit bir türlü geçmez nedense. Sigara bahanesi ile açık havaya kaçışlar artar. Mesai bitimi ise bir türlü gelmez. Hele ki son 1 saatin içine girip beklemek en kötüsü bence. 1saat geçmek bilmezken, son 5dakikada ise birden bir sürü iş yapılmaya başlanır. Mesai bitim zili çaldığında ise iş aşkınız sizi ofiste tutmaya yetmez. Başlanan iş yarım bırakılır ve soluğu servis alanında alırsınız. O koltuk yine kafanızı çeker ve göz kapaklarınız ağırlaşır. Bu sefer uyuklamazsınız ama. Çıkışta planlar yapılmıştır çünkü. Takılmak için illaki hergün birileri bulunur. Buluşmaya baymış bir halde gitmemek için çenenize yüklenirsiniz. Servis muhabbeti biter, çarşıda muhabbet başlar. Son otobüs 12de olduğu için mecburen gün 12de biter sizin için. Eve girilir, şanslıysanız evde sizi karşılayan birileri olur, değilseniz sessizlik yorgunluğunuzu pekiştirir. Herşey öylece odanın bir köşesine bırakılır ve yumuşak,sıcak,huzurlu bir 5 saat başlar. Bu süreyi uzatmak içindir tüm o alarm ertelemeler. Sabah olmuştur.Ama kaçış yok, döngü devam eder...

Şimdi bu döngüye girmesine 1 yılı kalmış biri olarak bir kaç satır yazmak istiyorum. Staj denen o ön çalışma döngüsündeyim şuan. En azından tesellim var benim,8 Ağustos'ta bitecek bu döngü. Tek bir isteğim var, beni maaşa bağlasınlar ömrü billah okuyayım ben yaa :) Ama hepimiz bilirizki hayatta her zaman her istenen gerçekleşemiyor. Okul hayatım boyunca şikayet ettiğim herşeyin aslında ne kadar ufak, ne kadar boş olduklarını farkedebildim. Bunu çoktan farkedebilmiş arkadaşlara selamlar olsun. İnsan beni de bi dürter. Zaten bir şeyi ne kadar önemserseniz o kadar fiyaskoya dönüştüğünü bu yılın başında farketmiştim. O yüzden son senem geçecek en temiz senem olacak diye düşünüyorum şuan. Kendim için geçireceğim 1 sene olacak bu.İş hayatına girmeden önce en uzun tatilimi yapacağım, her anı önemli o yüzden. Ama ister okulda, ister işte ya da herhangi bir yerde, bir şeylere emek vermek bir şeyler çıkarmaya çalışmak gerçekten zor zanaat arkadaşlar...Eda(@Arçelik)'dan hayat dersini dinlediniz.Herkese sevgiler,saygılar...

Hiç yorum yok: